Kentsel Dönüşüm: Kendini Yeniden Yaratan Eskişehir’in Turistik Bir Kente Dönüşüm Hikayesi

Dünyada pek çok şehir, geleneksel sanayilerinin düşüşe geçmesiyle birlikte yeni bir gelecek arayışında. Amerika’nın bir zamanlar güçlü sanayi sektörünün bulunduğu ve bu nedenle Pas Kuşağı adını alan bölgeden, Avrupa’nın sanayi merkezlerine kadar pek çok belediye başkanı çoktan mazide kalmış imalat ve benzeri ağır sanayi döneminin kalıntılarını temizleyip şehirlerini yeniden canlandırmak için çalışmalar yürütüyor.

1999 yılının baharında Türkiye’nin en büyük on birinci şehri Eskişehir’e daha yeni Belediye Başkanı olarak seçilen Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in durumu da aynen böyleydi. WRI’a durumu şu şekilde anlattı: “Bu şehirle ilgili hep hayallerim vardı. Ancak nüfus arttıkça, sanayi geliştikçe, sanayiden kaynaklanan kirlilik şehri yaşanmaz hale getirmişti.”

Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen – Fotoğraf: Kyle LaFerriere/WRI

Berlin-Bağdat demiryolunun altın çağlarında, bu güzergahtaki duraklardan birisi olan Eskişehir, zamanla trafik sıkışıklığı ve toksik çamurlu su ile yaşanmaz hale geldi. Şehrin ortasından geçen, evsel ve sanayi atıklarının kirlettiği Porsuk Çayı, her taşmasıyla halk sağlığını ciddi anlamda tehdit etmeye başladı. Kentlilerin ise yeniden yapılanmaya dair çok fazla umudu yoktu.

Bunlar yetmezmiş gibi, 1999 yılının Ağustos ayında, Büyükerşen göreve geldikten 6 ay sonra, 7.8 şiddetinde bir depremle 37 kişi hayatını kaybetti ve kentin köprülerini de içeren kritik değerdeki altyapı da zarar gördü.

Tam da bu noktada Büyükerşen ve sivil toplumdan geniş bir paydaş grubu bu durumu tersine çevirmeye karar verdi ve yaşanan depremi bir uyarı olarak kabul ederek ‘Eskişehir Kentsel Gelişim Projesi’ni başlattı. Bu proje kapsamında gerçekleştirilen ulaşım ve çevre altyapısını hedefleyen entegre yatırımlarla kentin çehresi değişmeye başladı.

‘İnsanlar için Tasarlanmış bir Kent’

Deprem için yapılan müdahale basit bir inşaat çalışmasının çok daha ötesindeydi. Belediye Başkanı ve çoğu da Büyükerşen’in bir dönem rektörlüğünü yaptığı Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nden olan yeni ekibi işe başlamak için hiç vakit kaybetmedi, akademisyenler, sanayi temsilcileri, ticaret odası, özel hareket ve erişim gereksinimi olan kişilerin savunucularından oluşan bir paydaş grubuyla bir araya gelip kenti yeniden inşa edip modernleştirecek öncelikli projeleri geliştirmeye başladılar.

25 yıl süren bir çalışmanın ardından Eskişehir sürdürülebilir ve kapsayıcı bir kent modeli haline geldi. Fotoğraf: Kyle LaFerriere/WRI

Bu yeni belediye idaresinin ilk yıllarında kentte inşaat kamyonu ve ağır inşaat araçları görmek oldukça olağandı. Çalışmalar öncelikle Porsuk Çayı’nın ıslahı ile başladı. Çay yatağından kamyonlarca çamur ve çöp çıkarıldı; atık su altyapısı yenilendi; taşkınlara karşı koruma yapıldı; yeni bir toplu taşıma ağı kuruldu; ve kent merkezinin önemli kısımları yayalaştırıldı.

Eskişehir’de yapılan yayalaştırma çalışmaları ekonomik, sosyal ve çevresel faydalar sağladı.          Fotoğraf: Kyle LaFerriere/WRI

Başlarda bu değişikliklerin hepsi kentliler tarafından hoş karşılanmadı. İnşaat çalışmaları arasında kentliler sabırsızlık belirtileri gösterirken, dükkan sahipleri de kent merkezine halk araçlarıyla gelemezse işlerinin azalacağından endişeliydi. Ne var ki bu yaygın görüş, çalışmalar hayata geçtikçe değişmeye başladı.

İnşaatın başladığı iki yıl içinde Eskişehir’in elektrikli tramvay sistemi Estram’ın ilk hattı açıldı. Estram’la birlikte kent içindeki hastane, üniversite, park ve tiyatro gibi en çok ziyaret edilen kamusal alanlar birbirine bağlanmış oldu. Tramvayı kullanarak alışveriş yapacak kişiler kent merkezine çok daha hızlı ulaşmaya başladı. Böylece işletmeler çok daha fazla müşteri ve dolayısıyla gelir elde etmiş oldu. Ardından gelen tramvay uzatmaları ve yayalaştırma çalışmaları ise artık halk tarafından talep edilir hale geldi.

Fotoğraf: Kyle LaFerriere/WRI

Belediye 9 yaya köprüsü ile 15 araç köprüsü oluşturdu; kent merkezindeki kaldırımları yeniledi. Porsuk Çayı boyunca yeni parklar yapıldı ve kültür-sanat faaliyetlerini gerçekleştirmek üzere iki büyük park projesi olan Sazova Bilim, Sanat ve Kültür Parkı ile Kentpark açıldı.

Her bir projede tekerlekli sandalye kullananlar, yaşlılar ve pusetli aileler dahil olmak üzere tüm kullanıcıların erişilebilirlik ihtiyaçları göz önünde bulunduruldu. Dik ve kemerli köprülerin yerini düzgün köprüler alırken tramvay duraklarına da rampa ve hemzemin uygulama alanları eklendi.

Özel gereksinimleri olan bireylerin haklarını savunan Emel Kapanoğlu caddeler, köprüler ve toplu taşımada yapılan iyileştirmelerden sonra şehirde hareket etmeyi daha kolay bulduğunu söylüyor. Fotoğraf: Kyle LaFerriere/WRI

Özel gereksinimleri olan kişiler için savunuculuk yapan ve kendisi de tekerlekli sandalye kullanan Emel Kapanoğlu, kentin yenilenme sürecini, “Benim için bu bir özgürlük” diyerek tanımlıyor ve şöyle devam ediyor: “Kamusal alanlar özel gereksinimli kişiler için tasarlandığında, sonuç herkes için iyi oluyor”.

“Hem İşlevli Hem Güzel”

Eskişehir’in yeşil ve gri altyapıya yaptığı entegre yatırımlarındaki kararlılığı oldukça dikkat çekici. Eskişehir, Avrupa ve Amerika şehirlerinden aldığı ilhamlarla Venedik ve Amsterdam’ın su kanallarını; Londra ve New York’un büyük parklarını; ve Paris’in yayalaştırılmış alanlarını ve müzelerini hayata geçirmiş.

“Porsuk Çayı’nın iki yanında yeni kafeler, barlar ve kitapçılar açılmaya başladı.” diyen Büyükerşen bu çalışmaların sonucunda turizmin de canlandığını ifade ediyor.

Porsuk Çayı ıslahın ardından çok tercih edilen bir eğlence alanına dönüştü. Fotoğraf: Kyle LaFerriere/WRI

Yerli turist sayısında yüzde 430 artış görülürken, yabancı turist sayısında yüzde 820’lik bir artış gözlendi. Eskişehir’in ekonomisi ve çevresi canlanmaya başladı. Yeni taşkın ve foseptik kontrol çalışmaları ise Porsuk Çayı’nı daha temiz tutarken sel taşkınlarının da önüne geçti. Tramvay istasyonlarının çevresinde emlak değerleri ise üç katına çıktı. Kentliler sayıları artan ve erişilebilir yeşil alanların tadını çıkarmaya başladı.

En büyük adım ise kentlilerin algısındaki değişiklik oldu.

Eskişehir’deki tramvayın vatmanı Fatma Korkmaz. Tramvay ile şehrin hem ulaştırma altyapısı modernleşti, hem de sosyal dokusu değişti. Fotoğraf: Kyle LaFerriere/WRI

Üniversite mezunu olmasına rağmen tramvaydan önce işsiz olan Estram vatmanı Fatma Korkmaz 2004 yılında işletmeye alınan tramvay sistemi ile birlikte işe alınmış. “Doğma büyüme Eskişehirliyim. Önceleri bir kadın olarak bu tip işlerde çalışamazdınız. Bir kadın olarak kendi kendinize gezemezdiniz. O zamanlar pısırık bir kadındım, şimdi kendine güvenen güçlü bir kadın haline geldim. Neden? Çünkü işim var, para kazanıyorum, geziyorum, araştırıyorum, öğreniyorum ve böylece kendimi geliştirebiliyorum.”

Şehirde araçlara ayrılan alanları azaltarak, yeni bir tasarımla insanların sosyalleşeceği, doğayla buluşacağı alanlar yaratmak çok daha güçlü bir toplum ve kente bağlılık yarattı. Anadolu Üniversitesi’nde öğrenci olan Mustafa Kürşat  “İnsanlar arasındaki etkileşim, o pozitif ortam sizi hemen içine çekiyor ve şehirle entegre ediyor.” diyerek düşüncelerini anlattı.

Eskişehir’de bir üniversite öğrencisi olan Mustafa Kürşat Elitok – Fotoğraf: Kyle LaFerriere/WRI

Eskişehir Kentsel Gelişim Projesi ile Eskişehir çok daha kapsayıcı, sağlıklı ve kentlilere daha çok fırsat sunan bir şehre dönüştü. Şehir plancıları çeşitli kentlerden ve uygulamalardan ilham alarak kente has bir vizyon geliştirdiler. Eskişehir’in bu  sürdürülebilir ve kapsayıcı yaklaşımı ise başka şehirlere de ilham kaynağı oldu. 2014 yılında Belçika’nın Brüksel şehri Eskişehir’in Porsuk Çayı’nda yapılan ıslah ve çevre düzenlemesinden yola çıkarak bir kanal düzenleme çalışmasına başladı. Türkmenistan’ın Awaza kenti de, köprü düzenlemeleri için Eskişehir’i örnek aldı.

“Biz insanların Eskişehirli olmaktan gurur duyacağı, burada kalmak isteyecekleri, hatta başka şehirlerde yaşayan insanları buraya taşınmaya teşvik edeceği uygulamalar yapmaya çalıştık.” diyen Büyükerşen sözlerine şunu da ekliyor: “Yaşayan bir şehir, böyle bir şehirdir.”

Kentsel Dönüşüm blog serimiz ‘Şehirler için WRI Ross Prize’ finalistlerinin çalışmalarını ön plana çıkarmaktadır. Dünyanın her yerinden neredeyse 200 başvuru çeken ödül programının kazananı ise 10 Nisan 2019’da New York’ta yapılacak bir Gala ile duyurulacaktır. Ödül programı hakkında daha fazla bilgi için: www.wrirossprize.org

 

* Bu yazı Madeleine Galvin ve Anne Maassen tarafından kaleme alınmıştır; WRI Insights’ta yayınlanan yazının orijinaline buradan ulaşabilirsiniz.