Kentsel Gelişim için Yeni Bir Model Önerisi: “SymbioCity”

Bütüncül ve sürdürülebilir kentsel gelişimi teşvik eden “SymbioCity” yaklaşımı, kent işlevleri arasındaki potansiyel sinerjiyi bularak fayda ve etkinliğin ortaya çıkmasını sağlıyor. Sürdürülebilir şehircilik konusunda İsveç kaynaklı bir yaklaşım ve deneyimi ortaya koyan SymbioCity, EMBARQ Türkiye – Sürdürülebilir Ulaşım Derneği tarafından bu sene ikincisi gerçekleştirilen ve gelenekselleşen Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu’nda tanıtıldı.

“Simbiyoz” ya da “ortak yaşam” organizmaların karşılıklı fayda amacıyla bir araya gelmesi anlamına geliyor ki SymbioCity yaklaşımı da doğal kaynakların idareli kullanımı konusunda kentsel teknoloji sistemlerinin kullanımını içeren bütünleşik bir yaklaşımı kapsıyor.

Farklı aktörlerin 12 sene önce bir araya gelerek sürdürülebilir kentsel gelişim konusundaki uzmanlık ve tecrübelerini bir yöntem dahilinde kurguladıkları ve 12 sene boyunca geliştirdikleri söz konusu yaklaşım, yapılması gerekenleri ve ne şekilde yapılacaklarını tanımlıyor.

symbiocity sustainable growth

http://www.metrodcliving.com/shades_of_green/2008/03/symbiocity-sust.html

Zorlukları Fırsata Dönüştürmek

Her türlü bağlama adapte olabilen SymbioCity yaklaşımı, Stockholm’un bağımsız bir finansman modeline sahip oluşuyla da destekleniyor ve bu şekilde yerel idareler sürdürülebilir girişimler konusunda ileriye yönelik daha esnek kararlar alabiliyor. İmar, arazi ve arsa planlaması konusunda tek yetkili kurum olan belediye, merkezi hükümetten aktarılan finansmanı kendi inisiyatifiyle kullanıyor.

Şehir ekonomisinin ülkelerin ekonomik büyümesi konusunda hayati bir önem taşıdığı bilinen bir gerçek. Zorlukları fırsatlara dönüştürmeyi esas alan SymbioCity yaklaşımının hareket noktası ise şehirlerin insanlar için tasarlanması. Önerilen ve uygulanan çözümlerin insanlar tarafından ne şekilde algılandığı ve yaşam kalitesine etkisi bu bağlamda büyük önem taşıyor. Bu noktada bir diğer vurgu da “katılımcılık” konusunda… SymbioCity, şehir ortamından etkilenen tüm paydaşları sürece dahil etmeye çalışıyor, yönetim de ise hem düşey hem de yatay bir ilişki şemasını benimsiyor. Bu şekilde farklı yaklaşımlarla çalışan merkezi ve yerel hükümetin çalışmalarının iş birliği içerisinde ilerlemesi sürecin başından itibaren farklı bakış açılarını biraraya getirip dahil olmalarıyla sağlanıyor.

SymbioCity yaklaşımının kavramsal modelinin merkezinde insan unsuru yer alıyor. Kalkınma konusuna da odaklanan SymbioCity, insanların rahat ve sağlıklı olmasını, emniyette hissetmesini sağlamak ve yaşam kalitelerini yükseltmek gibi hedeflere sahip . Bu hedefler; master planlar ve mimarlık; konut, hizmetler ve sanayi olmak üzere kentsel fonksiyonlar; ulaşım; peyzaj planlaması; enerji ve atık olmak üzere muhtelif şehircilik sistemleri ile destekleniyor. Bu noktada en önemli bileşen ise bütüncül bir yaklaşımla bu başlıkları ele alarak sinerji oluşturmak ve her şeyi sıfırdan başlamak yerine mevcut durum üzerinden yeniden inşa etmek.

the-versatile-way-m

http://www.symbiocity.org/en/approach/

Ulaştırma Bir Hareketlilik Meselesi mi?

SymbioCity yaklaşımı, ulaştırmanın bir hareketlilik değil, bir “erişilebilirlik” meselesi olduğunu vurguluyor. Ulaşımın yaya olarak başlamasına ve yaya olarak tamamlanmasına odaklanan SymbioCity yaklaşımı, trafiği azaltmak için nihai hedeflere bakılması gerektiğini savunuyor. Bu anlamda Stockholm’de sürdürülebilir ulaşım için geliştirilen çalışmalardan biri de kentsel hareketlilik konusunda karşılaştırmaları kapsayan “Kentsel Hareketlilik Stratejisi (Urban Mobility Index)”. Kentsel Hareketlilik Stratejisi, yüksek kapasiteli ulaşım türlerinin kullanılmasını, bu ulaşım türlerinin daha hızlı ve daha etkili olmasını kapsıyor. Bu bağlamda araba kullanımından çok toplu taşımayı ve bisiklet kullnımını teşvik eden Kentsel Hareketlilik Stratejisi, aynı zamanda yürüme koşullarının da iyileştirilmesini içeriyor. Bu noktada ulaşım anlamında temel hedef, hem daha yürünebilir hem de çeşitli toplu taşım sistemlerini destekleyen bir kent tasarlamak.

Stockholm’de uygulamaya alınan SymbioCity yaklaşımı çerçevesinde insanlar akıllı hareketliliği tercih ediyor ve bu sayede emisyon ile CO2 oranlarında ciddi anlamda düşüş yaşanıyor.