Türkiye ve şehircilik zorlu bir yıl geçirdi*

WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler Direktörü Arzu Tekir, KSS Türkiye Dergisi için şehircilik özelinde 2016′yı ve sürdürülebilir şehirler için öncelikli olarak ele alınması gereken konuları ele aldı.

Şehircilik alanında ‘sorumlu’ bir yıl geçirdi mi Türkiye? Yıl sonu karnesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

2016 yılı, terörün can yakan sonuçlarına sıkça tanık olduğumuz oldukça acı bir yıl oldu. Kent yönetimlerinde ve bakanlıklarda darbe girişimi sonrasında idari kadrolarda değişiklikler yapıldı. Tüm bunların yanı sıra mültecilerin barınma ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması kent yönetimlerimizin gündeminde ağırlıklı bir şekilde yer aldı. Bu açıdan önceki yıllarla kıyaslayıp, bir değerlendirme yapmak biraz zor.

Türkiye şehircilik alanında oldukça ‘zorlu’ bir yıl geçirdi demek sanırım daha doğru olur.

Tüm olumsuzluklara rağmen bakanlıklar, kent yönetimleri, sivil toplum kuruluşları tarafından ülkemizde çok kıymetli çalışmalar yürütüldü. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi ‘Akıllı İstanbul’ projesini başlattı. Proje kapsamında iki yüz yetmiş paydaş belirlendi ve bu paydaşlarla üç saati bulan kapsamlı mülakatlar akabinde anket çalışmaları yapıldı. Paydaşlardan biri olarak çıkacak sonuçları merakla bekliyoruz.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2015 yılı sonunda şehir içi yollarda bisiklet yolları, bisiklet istasyonları ve bisiklet park yerleri tasarımına ve yapımına dair yönetmelik yayımlamıştı. Bakanlık yetkilileri, yönetmelik kapsamında örnek bir projenin tasarımı ve planlanması için Adana ilinin Yüreğir merkez ilçesini seçti. Bunun akabinde, kent yönetimlerinden bakanlığa iletilen bisiklet yolu proje önerilerinin, yerelde Çevre İl Müdürlüğü uzmanlarınca ön incelemeden geçmesine karar verdi. Ekibimiz bakanlıktan katılan uzmanlarla birlikte çalışmalar yürüttü; dokuz kilometrelik pilot hattın tasarımı ve planlamasını tamamladık ve bakanlığın çevre il müdürlüklerinden gelen iki yüz uzmanına bisikletli ulaşımın tasarımı ve planlanması eğitimi verdik.

Kentsel dönüşüm projeleri şehirlerimizde hız kesmeden devam etti. Kentsel dönüşümü, ülkemizdeki bina stokunu enerji verimli hale getirmek ve yenilenen mahallelerin toplumun farklı kesimlerinin de ihtiyaçlarını gözetecek şekilde, ‘insan odaklı’ tasarlanması için bir fırsat olarak görüyoruz. Binalarda enerji verimliliği konusunda da Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Birleşmiş Milletler’in Herkes için Sürdürülebilir Enerji girişimine Türkiye’den seçilen tek şehir oldu. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, önümüzdeki aylarda proje kapsamında belirlenen bir kamu binasını pilot proje olarak enerji verimli hale getirirken bir yandan da konu özelinde politika geliştirecek. Biz de teknik destek veriyoruz. Bu projede bakanlıklardan, özel sektör kurtuluşlarından, üniversitelerden, yerel kamu kurumlarından katılan temsilcilerinden geniş bir danışma kurulu oluşturduk. Projenin her aşamasında kurul üyeleri bilgilendirilecekler, değerlendirme, görüş ve önerilerini dikkate alarak politika geliştirmeye çalışacağız. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Enerji Verimliliği Eylem Planları çalışmalarına önemli katkı sağlayacağımızı umuyoruz.

16290014657_cfd62a2777_z

 

Kentlerin yaşanabilir alanlara dönüşmesi fikrine ve buna yönelik uygulamalara, kenti oluşturan bireylerin katılımı ne ölçüde? Paydaş ilişkileri kurulabiliyor mu?

Kentlerimizin bazılarında kent konseylerinin başarılı çalışmalar yaptıklarını gözlemliyoruz. Kent konseylerini belediyelerin çalışmalarını doğru yönlendirmek için halkın görüşlerini toplayabilecekleri bir platform olarak görebiliriz. Bursa’nın Nilüfer Kent Konseyi, İstanbul Adalar Kent Konseyi buna iyi örnek teşkil ederken; kimi şehirlerimizde hiç görmüyoruz.

Kent konseylerinin yanı sıra, çeşitli belediyeler konusuna göre kendi platformlarını kurabiliyor. Örneğin Kadıköy Belediyesi çatısı altında Tasarım Atölyesi Kadıköy, Kadıköy Akademi’yi görürken Esenler Belediyesi çatısı altında Şehir Düşünce Merkezi’ni görüyoruz. Bu platformlar, ilgi duyan herkesi gruba kabul ederken geniş kitlelere ulaşmak için yayınlar hazırlıyor ve toplantılar gerçekleştiriyor.

İzmir Büyükşehir Belediyesi hâlihazırda İzmir Tarih Projesi kapsamında fonksiyonlarına göre on dokuz alt bölgeye ayrılmış ve yaklaşık iki yüz elli futbol sahası büyüklüğünde alana sahip Tarihi Kemeraltı Bölgesi’ni yeniliyor. İzmirlilerin tarihle ilişkisini güçlendirirken, bölgede hızlı kentleşmeye bağlı gelişen olumsuzlukları gidermeye çalışıyor. Projede katılımcılığa önem veren yetkililer, farklı paydaşların da görüşlerini alarak bölgeye kapsamlı, bütüncül ve sistematik bir yaklaşım ile insan odaklı bir alan yaratmayı hedefliyor.

Biraz önce bahsettiğim İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yürüttüğü ‘Akıllı İstanbul’ projesi kapsamında yüz yetmiş iç paydaş, yüz dış paydaş belirlendi. Projenin yönetimini üstlenen konsorsiyum lideri ISBAK tarafından ve çok yoğun zaman ayrıldı paydaşların görüş ve önerilerini almak için.

Yine İstanbul’da İETT İşletmeleri Genel Müdürlüğü Akıllı Ulaşım Sistemleri Ortak Akıl Konferansı düzenlendi. Akıllı ulaşım stratejisi ve vizyonu belirlenmesi amacıyla düzenlenen bu toplantılara pek çok sektörden ilgili paydaş davet edildi. Bir sivil toplum kuruluşu olarak bu paydaş toplantılarına davet ediliyoruz ve katkıda bulunuyoruz.

Ayrıca kendi projelerimizde de düzenlediğimiz bire bir görüşmeler ve çalıştaylar ile farklı sektörlerden kurum ve kişilerin görüşlerini topluyoruz. Bu görüşleri, analizlerimiz ve saha çalışmalarımızla birlikte bir rapor haline getirerek proje sonucunda ilgili mercilere sunuyoruz.

 “Eski alışkanlıklar ile dünyayı korumak mümkün değil!”

WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler, Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu 2016’yı gerçekleştirdi. Sempozyumdan geriye kalanlar neler oldu?

Bu yıl özellikle ülkemizin de imza attığı Paris İklim Değişikliği Anlaşması, Brezilya Yol Güvenliği Deklarasyonu ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefl eri gibi küresel taahhütlerin yerelde nasıl uygulamaya geçirileceğine değindik. Birbirinden kıymetli, alanında uzman isimler ufuk açıcı tartışmalar gerçekleştirdi. Konuşmacılarımız, çok açık bir şekilde artık eski alışkanlıklarımız ile dünyamızı olduğu haliyle korumamızın mümkün olmadığını ortaya koydu. Kentleri planlarken otomobil ve fosil yakıta bir alternatif geliştirilmediği takdirde ülkemizin olduğu kadar dünyamızı da tehdit altında bırakıyoruz.

Ülke olarak iklim değişikliği konusunda en acil eylem olaraksa, kömürlü termik santrallere alternatif çözümler geliştirilmesi gerektiği tartışıldı. Portland şehrini nasıl dönüştürdüğünü anlatan eski belediye başkanı Sam Adams, kamu ve özel sektör iş birliğinin özellikle altını çizdi. Planlarını geliştirirken ekibiyle performans hedefl erini belirlediklerini ve çalışmaları boyunca bu hedefl eri ve başarı göstergelerini yakından takip ettiklerini anlattı. Prof. Dr. Levent Kurnaz bireyler ve devletler olarak sıcaklık artışından çok etkileneceğimizi anlattı. ‘Fosil yakıtları terk etmeyeceğiniz bir politika izlemeyecekseniz ülkenin ve dünyanın geleceğini tehlikeye atıyorsunuz demektir’ sözleri aklımda kaldı.

 “Oldu bittiye getirmek değil, en başından halkın görüşlerini almak gerekiyor!”

2017’de, yaşanabilir/ sorumlu şehirleri var edebilmek adına öncelikli olarak nelerin konuşulması gerekecek? Hangi konularda eylem planları oluşturulmalı ve uygulanmalı?

Sosyal medyanın artık belediyeler üstünde önemli bir etkisi var. Çünkü halk tepkisini doğrudan bu mecralardan herkesin göreceği şekilde paylaşıyor. Yerel yönetim temsilcileri ile yaptığımız görüşmelerde sosyal medyada halktan aldıkları tepki doğrultusunda çalışmalarına nasıl yön verdiklerini dinliyoruz. Vatandaşlarımız şehirlerini sahiplenmeli, daha yaşanır hale getirmek için yerel yönetime taleplerini iletmekten çekinmemeli.

Yerel yönetimlerin de iletişim kanallarını açık tutması ve vatandaşların istek ve taleplerini değerlendirirken, başlatılan projelerin amacı, sonucu, maliyeti, kazanımları vs. detayları açıkça paylaşabilmeli. Bu sayede vatandaş desteğini almaları mümkün.

Toplumların alışık olmadıkları yeni bir fikre ya da uygulamaya genelde direnç gösterme eğilimleri var. Bununla ilgili pek çok örnek var, birini paylaşmak isterim; 1997 yılında dönemin belediye başkanı, Belçika’nın şehirlerinden Gent’in kent merkezini yayalaştırarak araçlardan arındırmak istediğinde bölge esnafından zarf içinde kurşun almıştı. Şimdiki dönemin belediye başkanıysa, aynı bölgeye araç girişine izin verdiği durumda, bir kurşunun da kendisinin beklemesi gerektiğini belirtiyor.

Benzer bir tepki İstanbul’un Tarihi Yarımada’sı yayalaştırılmadan önce de gözlenmişti. 2013 yılında yaptığımız bir araştırma bölge halkının ve esnafın yayalaştırma projesinden yüzde seksen oranında memnun olduğunu, hatta yayalaştırma sonrasında esnafın cirosunun yüzde yirmi beş artış gösterdiğini ortaya koydu. Burada önemli olan, işi oldu bittiye getirmek yerine daha en başında halkın da görüşlerini, beklentilerini alarak desteklerini kazanmak. Daha da önemlisi yapılacak çalışma ile kazanımları konusunda vatandaşların doğru bilgilendirilmeleri gerekiyor.

‘Herkes için Sürdürülebilir Şehirler’e sahip olmak istiyorsak, HABITAT III konferansının önemli çıktılarından biri olan ve kentlerimize yirmi yıllık bir yol haritası sunan ‘Yeni Kent Gündemi’ni kentlerimizin gündemine almak zorundayız. Eğer herkes için sürdürülebilir ve yaşanabilir şehirlere sahip olmak istiyorsak,

  • Köklü bir değişimi getirecek bir vizyon geliştirmeliyiz,
  • Öncelikleri belirlemeliyiz. Kentlerin her şeyi aynı anda yapamayacağı ortada, o yüzden temel müdahale alanlarına odaklanmalıyız,
  • Sonuç odaklı hareket edip sürekli ölçüm yaparak değişimin mümkün olduğunu gösterebiliriz,
  • Yerel ve küresel platformlar, sivil toplum kuruluşları ile iş birliği kurmalıyız,
  • Hemen harekete geçmeliyiz.
* Arzu Tekir ile yapılan bu röportaj, KSS Türkiye Dergisi’nin Ocak-Şubat-Mart 2017 tarihli 28. sayısında yayınlanmıştır.