Birleşmiş Milletler 19.İklim Zirvesi (COP 19) Polonya’nın Varşova kentinde geçtiğimiz ay gerçekleşti. Ülkeler arasındaki iklim değişikliği müzakerleri Filipinler’de yaşanan doğal afet ile hareketli başladı. COP 19 zirvesinde tartışılan konu sera gazları ile CO2 salımının son 20 yıldaki hızlı artışı ve bu artışın en önemli nedenleri olan kentsel gelişim ve kentiçi ulaşım konuları oldu.
Kentiçi sera gazları ve CO2 salımının azaltılması için kentleşme konusunda kentsel nüfus ve göç düzenlemeleri, efektif arazi kullanımı, kullanıcı odaklı planlama, hava kalitesi ve halk sağlığı konuları ön plandayken, kentiçi ulaşım konusunda da türler arası entegrasyon, alt yapı düzenlemeleri, düşük karbonlu araç teknolojileri ve trafik yönetim sistemleri tartışılmaktadır.
Kentleşme ve kentiçi ulaşım konusundaki sorunlar en çok nüfus ve trafik yoğunluğunun olduğu, yüksek, hızlı ve plansız büyüyen mega kentleri ilgilendirmektedir. Mega kentlerde CO2 salımlarının düşürülmesi için kentleşme ve toplu taşıma, yaya ve bisiklet ile ulaşım türlerinin entegre olması gerekmektedir.
Dünya’nın önemli mega kentlerinden biri olan İstanbul’un da bu konuda sorumluluğu büyüktür. İstanbul il sınırları içerisinde kalan alan, Türkiye’nin yaklaşık %1’ni kaplamakta olup, 2012 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sayımına göre Türkiye’nin %18’lik oranında nüfus yoğunluğunu taşımaktadır. İstanbul’1950’li yıllarda başlayan ve son yıllara kadar hızlanarak devam eden bu nüfus yoğunluğu, İstanbul’un düzensiz kentleşme ve yanlış uygulamalar sebebiyle ulaşım ve trafik sorunlarını da beraberinde getirmektedir.
İstanbul’da trafiğe kayıtlı üç milyon araç bulunmakta ve her gün yaklışık 600 yeni araç trafiğe çıkmaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri karayolu ulaşımına teşvik olmuştur.
Türkiye’de 1960 yılında hızlanan otomotiv sanayisindeki gelişmeler, İstanbul’un karayolu ağırlıklı kentiçi ulaşım dönemine başlamasında etkin rol oynamıştır. İstanbul’un karayolu ağırlıklı kentiçi ulaşım sistemine en büyük etki toplu taşıma araçları politikaları ve karayolu alt yapı çalışmalarıdır.
Minibüs taşımacılığının hızla yaygınlaşması, özel ve kamu otobüslerine yapılan yatırımlar kullanıcın toplu taşıma tercihlerini belirlemiştir. Aynı şekilde sadece karayolu taşıtının geçebildiği Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleri ile çevreyolu ve TEM otoyolunun da devreye girmesi ile karayolu alt yapısı etkinliğini arttırmıştır.
İstanbul’da karayolu ulaşımının yaklaşık %30’u otomobil, % 30’u otobüs ve metrobüs, %16’sı minibüs geriye kalanı ise servis, taksi ve taksi-dolmuş ile yapılmaktadır.
Son 20 yıl içerisinde İstanbul’un kentiçi ulaşım raylı sistem uygulamaları, Marmaray ve metro sistemlerinin de dahil olması ile gelişme göstermiş olsa da karayolu ulaşımı halen en çok kullanılan ulaşım türüdür. İETT’nin verilerine göre, İstanbul’un kentiçi ulaşımda raylı sistem %10 (Marmaray’ın sisteme girmesinden önce) mertebesinde iken, karayolu ulaşımı halen %87 mertebelerindedir. Deniz yolu ile ulaşım ise sadece %3 mertebesindedir.
Ulaşımdaki entegrasyon eksikliği ve ağırlıklı olarak karayolu kullanımı İstanbul’un CO2 salım değerinin Türkiye ortalamasının beş katına kadar çıkmasına neden olmaktadır.
İstanbul’da kentleşme ve sürdürülebilir ulaşım konusundaki sorunların çözümünde ilk önce kentsel değişim ve kentiçi ulaşım politikalarının iklim değişikliğinin önlenmesi çalışmaları ile paralel ilerlemesi gerekmektedir. Bu çalışmalar kapsamında mevcut durumdaki kentsel gelişim projelerinin ulaşım ana planı ile entegre olması önem taşımaktadır. Bu kapsamda i) toplu taşıma, yaya ve bisiklet ile ulaşım türleri arası entegrasyon, ii) ulaşım ve toplu taşıma taleplerine göre düzenlemeler, iii) toplu taşıma duraklarının kullanım alanları, yol güvenliği ve erişebilirlik planlamaları iv) düşük karbonlu araç teknolojilerinin teşviki ve v) araba kullanım alışkanlıklarının değiştirilmesi konusunda uygulamalar yapılmalıdır.