Son zamanlardaki aşırı hava olayları ilgili manşetler bir bilim kurgu kitabından çıkmış gibi görünüyor: Dünyanın en zengin ülkeleri bile geniş alanlara yayılan yangınları kontrol edemiyor; Kuzey Kutbu’nda bile yangın var. Temmuz 2021’de Almanya ve Belçika’da meydana gelen ölümcül sel, binaları ve arabaları tamamen sürükledi ve 1000’den fazla kişi de hala kayıp. Çin’de meydana gelen selde yüzlerce kişi öldü. Soğuk iklimi ile tanınan Pasifik Kuzeybatı, birkaç gün boyunca 37.5°C’nin üzerine çıktı. Kuzey Kutbu, 2021 yılı Haziran ayı ile Temmuz ayı ortası arasında Florida büyüklüğünde bir deniz buzu alanını kaybetti.
Bu değişiklikler, sanayi öncesi seviyelere göre sadece ortalama 1,1°C ısınma ile gerçekleşiyor. İklim bilimi konusunda dünyanın en yetkili organı olan Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) en yeni raporu, bunun sadece gelecekte olacaklara dair bir tadım menüsü niteliğinde olduğunu ortaya koyuyor.
IPCC Çalışma Grubu I altıncı değerlendirme raporu, dünyanın sadece önümüzdeki yirmi yıl içinde, yani önceden düşünülenden daha da önce, muhtemelen 1.5°C ısınmaya ulaşacağını veya bunu aşacağını gösteriyor. Isınmayı bu seviyede sınırlayıp, en şiddetli iklim etkilerini önleyip önlemeyeceğimiz ise önümüzdeki on yılda alınan önlemlere bağlı olacak.
Dünya küresel sıcaklık artışını, bilim insanlarının en kötü iklim etkilerini önlemek için gerekli olduğunu söylediği sınır olan 1,5 ° C’de yalnızca iddialı emisyon kesintileri tutabilir. Yüksek emisyon senaryosu altında, IPCC, dünyanın 2100 yılına kadar 5,7° C kadar ısınabileceğini ve bunun feci sonuçlarla sonuçlanabileceğini öne sürüyor.
Tabii ki, her 1°C’lik ısınma ile daha tehlikeli ve maliyetli sonuçlarla karşı karşıya kalacağız. Çok değil sadece on yıl içinde gazete manşetlerindeki kıyamet niteliğindeki haberleri okurken içimizden 2021 yılının nasıl da sakin geçtiğini düşüneceğiz.
Rapor, politika yapıcılara küresel iklim değişikliğinin mevcut durumu hakkında net bir görüş sunuyor ve hükümetlerin felaketlerle dolu bir gelecekten kaçınmak için almaları gereken ve dönüştürücü bir etkiye sahip olan eylemleri ortaya koyuyor. Rapora ilişkin bilmeniz gereken beş şey:
1) Daha önce düşünülenden daha erken bir zamanda 1,5° ısınmaya ulaşma yolundayız.
IPCC tarafından incelenen senaryolarda, 2021 ile 2040 arasında (2030’ların başı gibi) 1,5° C hedefine ulaşılması veya aşılması için %50’den fazla ihtimal var. 2021-2040 dönemi, IPCC’nin Küresel Isınma Özel Raporu‘nda (tarihsel ısınma ve gelecekteki kısa vadeli ısınmaya ilişkin daha büyük tahminler nedeniyle) tahmin ettiği 1.5°C aralığından on yıl daha erkendir. Yüksek emisyon senaryosuna göre, dünya 1.5°C eşiğine daha da hızlı ulaşıyor (2018-2037).
Eğer dünya karbon yoğun bir yola girerse (SSP5-8.5), küresel ısınma yüzyılın sonuna kadar sanayi öncesi seviyelerden 3,3-5,7°C daha yükseğe tırmanabilir. Bunu şöyle de açıklamak mümkün, dünya 3 milyon yıldan fazla bir süredir 2,5°C’den fazla küresel ısınma yaşamadı, yani çok daha farklı bir iklim sistemine sahip bir dönemden bahsediyoruz.
Aynı zamanda, rapor, sıkı emisyon azaltma önlemleriyle bile, iklim sisteminin çok fazla ısındığını gösteriyor. Bugün yaşadığımızdan daha tehlikeli ve yıkıcı aşırı hava olaylarıyla karşı karşıya kalacağımız garanti ediliyor ve bu da dayanıklılık oluşturmaya çok daha fazla yatırım yapma ihtiyacının altını çiziyor.
2) Yüzyılın sonuna kadar küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlamak hâlâ mümkün, ancak dönüşümsel bir değişim gerektiriyor.
Öte yandan, dünya 2020’lerde emisyonları azaltmak için çok iddialı adımlar atarsa, yüzyılın sonuna kadar ısınmayı hala 1,5°C ile sınırlayabiliriz. Bu senaryo, 2041 ile 2060 arasında 1,6°C’lik potansiyel bir aşımı ve ardından yüzyılın sonuna kadar sıcaklıkların 1,5°C’nin altına düşmesini içeriyor.
Küçük çaplı çabalar yeterli olmayacak; hızlı, dönüşümsel değişime ihtiyacımız olacak.
Dünyanın kalan karbon bütçesi – salabileceğimiz ve ısınmayı hala 1,5°C ile sınırlama şansımız olan toplam miktar – 2020’nin başı itibariyle sadece 400 gigaton karbondioksittir (GtCO2) (Metan gibi CO2 olmayan emisyonları hesaba katarsanız 220 GtCO2 ya da daha fazlası ile değişebilen bir sayı). Son küresel emisyon seviyelerinin yılda 36,4 GtCO2 olduğu varsayıldığında, bu, bütçeyi tüketmemizden yaklaşık 10 yıl öncesine denk geliyor. Küresel emisyonlar COVID-19 nedeniyle düşerken, hızla geri döndüler.
Enerjiyi kullanma ve üretme, mal ve hizmet üretme ve tüketme ve topraklarımızı yönetme biçimimizi yeniden tanımlamalıyız. İklim değişikliğinin tehlikeli etkilerini sınırlamak, dünyanın net sıfır CO2 emisyonuna ulaşmasını ve metan gibi CO2 olmayan gazlarda büyük kesintiler yapmasını gerektiriyor. Karbon giderme, ağaç dikme gibi doğal yaklaşımlar veya doğrudan hava yakalama ve depolama gibi teknolojik yaklaşımlar gibi, azaltılması zor emisyonları telafi etmeye yardımcı olabilir. Ancak IPCC, iklim sisteminin karbon gidermeye hemen yanıt vermeyeceğini belirtiyor. Deniz seviyesinin yükselmesi gibi bazı etkiler, emisyonlar düştükten sonra bile en az birkaç yüzyıl boyunca tersine çevrilemez.
1.5°C hedefine ulaşmak zor olacak ve dengeleme yönetimi gerektirecek olsa da, aynı zamanda büyük bir fırsat sunuyor: Dönüşüm daha kaliteli istihdamın, sağlık faydalarının ve geçim kaynaklarının önünü açabilir. Hükümetler, şirketler ve diğer aktörler yavaş yavaş bu faydaların farkına varıyor, ancak daha büyük ve daha hızlı eyleme ihtiyacımız var.
3) İklim bilimi ve iklim biliminin aşırı hava koşullarıyla bağlantısına dair algımız her zamankinden daha kuvvetli.
Fosil yakıtların yakılması ve ağaçların kesilmesi gibi insan kaynaklı emisyonların son zamanlardaki ısınmadan sorumlu olduğu artık aşikar. IPCC, sanayi öncesi dönemden beri gördüğümüz 1,1°C’lik ısınmanın 0,1°C’den daha azının volkanlar veya güneşteki değişimler gibi doğal olaylardan kaynaklandığını gösteriyor.
Ek olarak, daha fazla gözlemsel veri, paleoiklim yeniden yapılandırmaları, daha yüksek çözünürlüklü modeller, son zamanlardaki ısınmayı simüle etme yeteneği ve yeni analitik teknikler sayesinde aşırı olayları insan kaynaklı ısınmaya bağlama bilimi çok daha karışık hale geldi. Örneğin, Harvey Kasırgası’ndan kaynaklanan şiddetli sağanak yağışlar gibi daha sık ve yoğun yağış olaylarının ana nedeni muhtemelen insan etkisi. Akdeniz, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya ve Güney Avrupa’da değişen hava koşulları ile yangın riski arasında da bir bağlantı var. Örneğin, yakın tarihli bir çalışma, aşırı sıcaklığın (insan kaynaklı iklim değişikliğinin bir sonucu olarak en az iki kat daha olası hale geldi) Avustralya’daki son yangınların temel itici gücü olduğunu buldu. Bir ön çalışma, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada’nın Kuzeybatı Pasifik bölgesindeki son aşırı sıcaklığın, insan kaynaklı iklim değişikliği olmadan “neredeyse imkansız” olduğunu gösteriyor.
Bilim insanları ayrıca insan etkisinin kar ve buz, okyanuslar, atmosfer ve topraktaki birçok değişikliğin ana itici gücü olduğunu buldular. Örneğin, denizlerdeki sıcak hava dalgaları geçtiğimiz yüzyılda çok daha sık hale geldi ve IPCC, en az 2006’dan bu yana bunların %84-90’ına insan faaliyetlerinin katkıda bulunduğunu belirtiyor. 1990’lardan bu yana görülen buzulların geri çekilmesi, 1970’lerden beri Arktik deniz buzunun azalması, 1950’den beri Kuzey Yarımküre’de ilkbahar kar örtüsünün azalması ve en az 1970’den beri küresel deniz seviyesinin yükselmesi büyük olasılıkla insan kaynaklı ısınmaya bağlı olarak gerçekleşti.
4) Halihazırda görmekte olduğumuz değişiklikler yakın tarihte emsalsizdir ve dünyanın her bölgesini etkileyecektir.
İklim değişikliği zaten dünyadaki her bölgeyi etkiledi. Sadece ısınma ve diğer etkiler için rekor üstüne rekor kırmakla kalmıyoruz; buna paralel olarak da bugün içinde yaşadığımız dünyanın yakın zamanda böylesine başka bir dönemden de geçmiş değil.
IPCC raporu, tüm bölgelerin iklim değişikliğinin etkilerinden payına düşeni alacağını ve eylem maliyetlerinin çok üzerinde çok büyük insani ve ekonomik maliyetlerin olduğunu gösteriyor. Güney Afrika, Akdeniz, Amazon, batı Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya, geçim kaynaklarını, tarımı, su sistemlerini ve ekosistemleri etkilemeye devam edecek olan kuraklık ve yangın artışı görecek. Kar, buz ve nehir taşkınlarındaki değişikliklerin Kuzey Amerika, Kuzey Kutbu, Avrupa, And Dağları ve daha fazlasında altyapı, ulaşım, enerji üretimi ve turizmi etkileyeceği tahmin ediliyor. Fırtınalar muhtemelen Kuzey Amerika, Avrupa ve Akdeniz’in çoğunda daha şiddetli olacak.
5) Her 1°C’lik ısınma daha tehlikeli ve maliyetli etkilere yol açacak.
Rapor, dünya ısınmasının 1,5°C kadar artmasının sonuçlarını ve sıcaklıklar 2°C veya 4°C yükselirse etkilerin ne kadar kötü olacağını gösteriyor. Aşırı yağışların yoğunluğu ve sıklığı, kuraklık ve ısı dalgalarının şiddeti veya buz ve kar kaybı ile ilgili olsun, 1°C’ye kadar ısınmanın her fraksiyonu gerçekten önemli. İklim değişikliğinin birçok sonucu, özellikle de eriyen buz tabakaları, yükselen denizler, tür kaybı ve daha asidik okyanuslar olmak üzere zamanla geri döndürülemez hale gelecektir. Ve emisyonlar arttıkça etkiler artmaya ve birleşmeye devam edecek.
Rapor, çöken buz tabakaları veya okyanus sirkülasyonu değişiklikleri nedeniyle deniz seviyesinin yükselmesi gibi dönüm noktalarını aşma şansının gelecekteki planlamanın dışında bırakılamayacağını gösteriyor. Sırasıyla 3 derece C ve 5 derece C olan projeksiyonlar, Grönland Buz Tabakası’nın (deniz seviyelerini 7,2 metre yükseltmeye yetecek kadar buzu tutan) nihai olarak neredeyse tamamen ve Batı Antarktika Buz Tabakası’nın tamamen kaybolduğunu (3,3 metre deniz seviyesi yükselmesine eşdeğer buzu tutan) gösteriyor. Bu seviyede bir erime her yerde kıyı şeridini yeniden tanımlayacaktır.
Rapor ayrıca, değerli karbon yutaklarımız olan kara ve okyanusların büyük risk altında olduğunu da ortaya koyuyor. Şu anda, dünyanın saldığı karbondioksitin yarısından fazlasını emerek dikkate değer bir hizmet gerçekleştiriyorlar, ancak emisyonlar arttıkça CO2’yi emmede daha az etkili oluyorlar. IPCC tarafından incelenen bazı senaryolarda, kara yutağı nihayetinde CO2’yi içine çekmek yerine yayan bir kaynağa dönüşüyor. Bu durum ise kontrolden çıkmış ısınmaya yol açabilir. Bunu, yerel ısınma ve ormansızlaşmanın birleşimi nedeniyle artık bir karbon yutağı olmayan güneydoğu Amazon yağmur ormanlarında zaten görüyoruz. Bu, yalnızca dünyanın iklim çabalarını etkilemekle kalmaz, aynı zamanda bölge ülkeleri için önemli gıda ve su güvenliği riskleri oluşturur ve geri dönüşü olmayan biyolojik çeşitlilik kaybına yol açabilir.
IPCC Raporundaki Uyarıları Dikkate Almalyız
2014’teki son IPCC değerlendirme raporundan bu yana, bilim sadece daha karmaşık hale gelmekle kalmadı, aynı zamanda endişe verici oranlarda salıma devam ettik. Bu yılki rapor, önceki değerlendirmelerden bile daha kasvetli ve mesaj açık: Bu, sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlamak için son on yılımız. 2020’lerde toplu olarak emisyonları durduramaz ve net sıfır CO2 emisyonuna ulaşamazsak, 2050 civarında ısınmayı 1,5°C ile sınırlamak imkansız olacak. Karşılaşacağımız etkiler, bugünün aşırı hava olaylarını aratır nitelikte olacak.
Artık hükümetlerin, işletmelerin ve yatırımcıların karşı karşıya olduğumuz krizin boyutuyla orantılı şekilde eylemlerini hızlandırma zamanı. Glasgow’daki COP26 iklim müzakerelerinden önceki bu son birkaç ayda, ülkelerin daha güçlü 2030 emisyon azaltma hedefleri ortaya koyması ve daha erken mümkün değilse bile yüzyılın ortasına kadar net sıfır emisyona ulaşma taahhüdü çok önemli. Kendimize daha güvenli bir gelecek için mücadele etme şansı vermemiz için bu taahhütlerin IPCC raporunun bulguları göz önünde bulundurularak yapılması gerekiyor.
Bu yazının orijinali Kelly Levin, David Waskow ve Rhys Gerholdt tarafından kaleme alınmış olup 9 Ağustos 2021 tarihinde burada yayınlanmıştır.