Paris Anlaşması iş dünyası için ne ifade ediyor?

Paris anlaşması, 21. Taraflar Konferansı sonunda 12 Aralık’ta 195 ülkenin onayı ile kabul edildi. Anlaşma, İklim değişikliği tehtidini ortadan kaldırma amacıyla harekete geçmeyi ve düşük karbon ekonomisine yatırım yapmayı öngörüyor. Bu anlaşmanın iş dünyası açısından yarattığı sonuçları, Türkiye’nin tutumunu ve özel sektörün yeni gündeme katkısını Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu ve CDP Türkiye Projeler Yöneticisi Mirhan Köroğlu Göğüş’e sorduk. 

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Konferansı 30 Kasım – 12 Aralık 2015  tarihleri arasında 195 ülkeyi Paris’te bir araya getirdi. İnsan etkisinden kaynaklı sera gazı salımlarını azaltarak iklim değişikliği tehditi ile mücadele için bir işbirliği zemini hazırlayan Taraflar Konferansı, gelişmekte olan ülkelere finansal yollarla desteğin güçlendirilmesini öngören bir anlaşma ile sonuçlandı.

Mirhan

  • Paris İklim Değişikliği Müzakerelerine CDP Projesi kapsamında yatırımcılar adına bir sivil girişim olarak tanıklık ettiniz. Genel bir bakışla, müzakerelerde ön plana çıkan noktalar hangileriydi?

Paris Konferansı’nda iş dünyasının önceki senelerden çok daha aktif olduğunu ve farklı yapılar içinde hareket ettiğini gördük. Tüm süreç 3 eksen üzerinden akıyordu: Öncelikle BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri gündemde üst başlığı oluşturuyordu. Bildiğiniz gibi 13. Madde ilk kez iklim değişikliğine atıfları içeriyor. Taraflar bu kapsamda kamuoyuna beyanlarda bulundular. Özellikle Ulusal Katkı Niyet Beyanları (INDCs) da ulusal düzeyde 2020 sonrası iklim politikaları konusunda belirleyici olacak gelişmelere yön verdi. Özellikle Lima Paris Eylem Planı (LPAA) çerçevesinde devlet dışı kurumların taahhütlerde bulunduklarını görüyoruz. Lima’dan bu yana gündemimizde olan Nazca Action Agenda ile özelllikle iş dünyası, yatırımcılar, şehirler, bölge birlikleri ve devlet dışı diğer kuruluşların müzakere sürecini etkilediklerini ve sözleşmeyi beslediklerini gördük.

  • Müzakereler ve sözleşme süreçlerini etkileyen ve işdünyasının da rol aldığı bu girişimleri bize tanıtabilir misiniz?

 “We Mean Business” Koalisyonu: 350’den fazla şirket bu koalisyon kapsamında yürütülen ‘Commit to Action Kampanyası’ içerisinde yer aldı ve iklim değişikliğinin birçok farklı alanında taahhütte bulundu. Bu şirketlerin 6’sı da Türkiye’den. Koalisyon, şirketleri iklim değişikliği ile ilgili açıkladıkları verilerin ötesine bakmaya ve küresel bir iklim anlaşmasını desteklemeye çağıran ve Paris’te iş dünyasının özellikle müzakerelerden beklentilerini ve anlaşmada yer almasını bekledikleri konuları vurgulayan çalışmalar yürüttü. Talep edilen başlıkların bir kısmı Paris Anlaşması’nda yer aldı. Science Based Targets (Bilime Dayalı Emisyon Azaltım Hedefleri) adı altında CDP’nin başı çektiği inisiyatif ise konferans öncesi ve sırasında bilim dünyasının ve hükümetlerin de kabul ettiği gibi küresel sıcaklık artışının en fazla 2 santigrat derece seviyesinde tutulmasını sağlamak amacıyla şirketlerden bilime dayalı metodolojilere göre emisyon azaltım taahhütlerinde bulunmalarını talep etti. Bu kapsamda toplam 114 şirket hedef belirledi. Bu şirketlerden ikisi de Türkiye’den TAV ve TSKB oldu. Portföy Karbonsuzlaştırma Girişimi (Portfolio Decarbonization Initiative): İşin yatırımcı ayağında Birleşmiş Milletler ve CDP’nin ortaklığında kurulan bir girişim.  Yatırımcılar bu girişim kapsamında portföylerinin karbon miktarlarını aşamalı olarak azaltmak için düzenli olarak portföylerinin karbon miktarını ölçmek ve açıklamakla yükümlü olması mantığına dayanan şeffaf bir yapı kurulması öngörülüyor. Paris konferansı sırasında özellikle Allianz ve ADP gibi lider iki yatırımcının koalisyona katılması süreci daha da görünür kıldı. Yatırımcılar özellikle tüm ülkelerin Paris konferansı öncesi ve sırasında Birleşmiş Milletlere sunduğu katkı beyanlarını sonuna kadar destekleyeceklerini  ve taahhüt edilen değişime hazır olduklarını belirttiler. Bu değişimin ana bileşenlerininse karbon fiyatlandırması, yatırım portföylerinin karbonsuzlaştırılması, teknolojik yatırım ve inovasyonun desteklenmesi olduğu vurgulandı. Caring for Climate: 2011 yılında BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon tarafından başlatılan bir girişim. Girişim kapsamında Paris’te bir iş dünyası forumu gerçekleştirildi. İş dünyası liderlerini iklim değişikliğine karşı çözümler ve politikalar üretmek üzere harekete geçirmeyi hedefleyen girişim kapsamında şirketler özellikle iklim değişikliği adaptasyonu konusunda yeni ve inovatif çözümler üretmek için çalışacaklarını vurguladılar.

  •  Paris anlaşması ve Paris sürecinin biraz farklılaşan sonuçları görülüyor. Sürecin ivmesinin getirdiği Alianz örneği var. İş Dünyası’nın odaklandığı konular nelerdi?

Özellikle teknolojik yatırımlar ve inovasyon alanında fosil yakıtlara bağımlı bir ekonomi kapanından bir türlü kurtulamayan dünyanın halen eski teknolojileri kullandığını ve karbon emisyonlarının neredeyse yarısının bu eski teknolojilerden kaynaklı olduğu vurgulandı. Bu kapandan kurtulup yenilenebilir enerji ve inovasyon destekli bir ekonomik sisteme geçişin ancak finansal destekle sağlanabileceği, bunun da  yeşil büyüme ve yeni iş imkanlarının kapısını açabileceği konuşuldu. Ekonomik dönüşümün sağlanması için gerekli dinamiklerin henüz oluşmadığı ve fosil yakıtların hala pazarı domine ettiği vurgulanarak fosil yakıtlara verilen desteklerin acil olarak kaldırılması ve bu desteklerin yeni teknolojiler ve yenilenebilir enerjiye aktarılması gerektiği üzerinde duruldu.

  •  Türk Delegasyonunun tutumu nasıl değerlendirirsiniz?

Türk Delegasyonu’nun temel talebi “gelişmiş ülke” statüsünden “gelişmekte olan ülke” statüsüne geçmek. Fakat bu talebin yerine getirilebilmesi için BMİDÇS metninde değişiklik yapılması gerekli. Bu değişiklik tek bir ülke için mümkün görünmüyor. Mümkün olmadığı için delegasyon anlaşma kapsamında tekrar özel durumunun Paris anlaşmasına yansıtılması talebiyle gitmişti. Ama bu tip bir gelişme olmadı. Bir başka ifadeyle Türkiye özel koşullar siyaseti gütmeye devam ediyor. COP21’e gelirken iklim finansmanına erişim hakkı istemişti fakat maalesef bu mümkün olmadı. Diğer yandan Türk Delegasyonu “insan hakları” “ekosistem bütünlüğü” gibi daha önce vurgu yapmadığı kavramların anlaşma metninde yer almasına yönelik bir tutumla sürece katkıda bulundu.

  •  Türkiye’den iş dünyası temsilcilerinin Paris’te odağa aldıkları konular neydi? Paris sürecinin Türkiye’yedeki yansımalarını ne şekilde bekliyorsunuz?

Paris süreci Türkiye’de iş dünyası tarafından yakından takip edildi. Bunun sebebini yapılacak anlaşmadan iş dünyasının oldukça fazla etkilenecek olması ve de iş dünyasının artık ülkelerden bağımsız bir politika izleyerek sürece katkıda bulunma hatta etkileme gibi bir tavır içinde bulunması ile açıklayabiliriz. Özellikle yeni, temiz ve şeffaf bir ekonomik sisteme geçişin dinamiklerinin tartışıldığı bir ortamda Türk iş dünyasının üzerine düşen çok görev var. Gelişen temiz ve yenilenebilir enerji akımı ve teknolojik yatırımlar karşısında özellikle yüzyılın ikinci yarısından itibaren artık fosil yakıtların geçerliliğini yitirmesi beklenen bir dünyada Türkiye’deki dönüşümü başlatacak taraf özel sektör olacaktır. Dünyada hızla ilerleyen bu akım yeni teknolojileri, sektörleri ve iş imkanlarını yaratırken Türkiye’nin hızla giden bu dönüşüm trenine yetişmesini Türk iş dünyasının hızlı adapte olan, dinamik yapısının sağlayabileceğine inanıyorum. Elbette bu hükümetin desteği ve değişimin çerçevesini belirleyerek regülasyonlar ve kurumların yaratılmasına bağlı.