Dünyamızın tahmini olarak karbon dioksit emisyonu emilim kapasitesi yani “karbon bütçesi”ne baktığımızda mevcut durum devam ederse sanayi devrimi öncesi değerler temel alınarak durumda Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında hedeflenen 2 derecelik artışı engellemek için tam olarak kapasitesinin yetmediği görülmektedir. Yani 2100 yılını göremeden 2 derece hedefini geçmiş ve dünyamız için tehlikeli konuma gelmiş olmamız söz konusu. Bunun en önemli nedeni ise kentleşme, enerji ve ulaşım nedeniyle fosil yakıtların hızla tüketilmeye devam edilmesidir.
Bu kapsamda daha önemli bir nokta ise 21. İklim Değişikliği Taraflar Konferansı-COP21’de yapılan gözlemlere göre hükümetler Niyet Edilen Ulusal Katkı (INDC) değerlerinde iyi niyetli ama yeterli değiller. Şehirlerimiz ise iklim değişikliğinin engellenmesinde öncü güç olmalarına rağmen küresel iklim tartışmalarına tam anlamıyla entegre olamamıştır. Önemli INDC değerlerinden olan ulaşım konusunda %90 oranında niyet olmasına rağmen sadece %10’u ulaşımın alt sektörlerine atıfta bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi de kent içi ulaşım olarak geçmektedir.
Halbuki, COP21 şehirlere büyük fırsatlar sunmaktadır. “Kentler işlerini tamamlamayı başarıyorlar” ile Paris ve Micheal Bloomberg’in ev sahipliğinde gerçekleşen Yerel Liderler için İklim Zirvesi sırasında kentlerin görevlerini yerine getirdiğine dikkat çeken Bloomberg, küresel emisyonları büyük ölçüde şekillendirmek için kent seviyesinde eklemeler ile eylem kararları alınmıştır. Bu bakımdan, küresel iklim eylemleri için yerel liderleri güçlendirme zamanı gelmiştir.
COP21’in Şehirler Günü’nde aralarında Dr. Kadir Topbaş’ın da bulunduğu yaklaşık 400 belediye başkanı “Belediye Başkanları Antlaşması”nı imzaladılar. Bu imza Lima-Paris Eylem Programı ve İklim Eylem Planları için Kılavuz İlkelerini benimsemiş olmaları, şehir-enerji-ulaşım üçgeninde politikaların revize edileceğini gösterirken aynı zamanda uygulamalı eylemler için bütçelerin sağlanacak olması ile şehirler kentleşme, enerji verimliliği ve kent içi ulaşımın dönüşümü odaklı değişimlere yönelik gerekli ilk adımı atmak için öncü olabilir. Finansal açıdan bu destek, merkezi yönetimlerin şehirlerin kredibilitesini arttırmaları için rotalarını değiştirip ve geliştirip, ulusal planlar ile birlikte kentsel sürdürülebilirlik ve iklim eylem planları için özel fonlar yaratmayı sağlayacaktır.
COP21 çıktıları kapsamında Türkiye’nin INDC değerlerine baktığımızda, eğer azaltım senaryoları uygulanmazsa Türkiye’nin emisyon değerlerinin 2030’a kadar %100’ü geçmesi beklenmektedir. Bu sorunun ana nedeni de –dünya genelindeki durum ile paralel olarak- emisyonların %70’inin kentsel hizmetler, endüstri ve ulaşım sektörlerine hizmet eden enerji sektöründen gelmesidir. Bu rakamlar Türkiye’yi en çok salım gerçekleştiren 20 ülke arasına sokmaktadır.
COP21’de Türkiye ile ilgili gerçekleştirilen sunumlardan biri Sabancı Üniversitesi İstanbul Politika Merkezi Dr. Ümit Şahin tarafından koordine edilen “Kömür Raporu: Türkiye’nin İklim Değişikliği, Ekonomi ve Sağlık Perspektifinden Kömür Politikaları” araştırması olmuştur. Bu araştırma raporuna göre 1990’dan 2050 yıllına doğru bir projeksiyon çalışması yapıldığında, Türkiye’de sıcaklıkların her şehirde artış göstereceği ve sıcak geçen sezonun süre olarak uzayacağı saptanmıştır. Yağışlarda azalma, rüzgar kuvvetlerinde değişim ve deniz seviyelerinde düşüş de bunlara eklenince doğal su kaynaklarımızda da sıkıntı olması beklenmektedir.
Türkiye’nin hazırladığı INDC Raporu’na geri dönecek olursak; aşağıda verilmiş olan kent içi ulaşım alanındaki beş başlık, binalar ve kentsel dönüşüm alanında ise dört başlığın uygulamaya geçmesi büyük önem taşımaktadır.
- Yük ve yolcu taşımacılığında karayollarının payının azaltılarak, demiryolu ve denizyolunun paylarının artırılması ile modlar arası dengenin sağlanması
- Kentlerde sürdürülebilir ulaşım planlama yaklaşımının uygulanması
- Alternatif yakıt ve temiz araç kullanımının arttırılması
- Ulusal Akıllı Ulaşım Sistemleri Strateji Belgesi (2014 – 2023) ve Eki Eylem Planı’nda (2014 – 2016) karayolu ulaştırması kaynaklı yakıt tüketimi ve emisyonlarının azaltılması
- Yeni yapılan konut ve hizmet binalarının Binalarda Enerji Performans Yönetmeliği’ne uygun enerji etkin olarak inşa edilmesi
- Yeni ve mevcut binaların Enerji Kimlik Belgesi oluşturularak enerji tüketimlerinin ve sera gazı emisyonlarının kontrol altında tutulması ve metrekare tüketimlerinin yıllara bağlı olarak azaltılması
- Yeni ve mevcut binalarda uygulanacak olan birincil enerji kaynaklarının tüketimini azaltan tasarım, teknolojik cihazlar, yapı malzemeleri, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının teşvik kanallarının geliştirilmesi (kredi, vergi azaltımı, vb)
- Yeşil Bina, pasif enerji, sıfır enerjili ev tasarımlarının yaygınlaştırılarak enerji ihtiyacının minimuma indirilerek, enerjinin tüketildiği yerde üretilmesinin sağlanması
Akdeniz Havzası’nda yer alan ülkemiz iklim değişikliği nedeniyle meydana gelen olumsuz durumlardan en çok etkilenecek ülkeler arasındadır. 2015 yılı içinde Samsun’da 13 ve Hopa’da 8 kişinin iklim değişikliği nedeniyle yaşanan doğal afetler sonucunda hayatını kaybetmesi, kentsel gelişimin uzun vadeli planlar üreterek, enerji, ulaşım ve bilgi teknolojileri ile bütünleşik bir şekilde ele alınmasının ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Doğal afetler sonucunda oluşan olumsuz çevresel ve sosyal yaşam koşulları ile ekonomik kayıpların önüne geçmek istiyorsak şehirlerimizin enerji verimliliği ve ulaşım konularında toplu taşıma, bisikletli ulaşım, paylaşım sistemleri ve yürüme alt yapı, kalite ve farkındalık yatırımlarını arttırmamız gerekmektedir.
*Pınar Köse’nin Ocak 2016’ta Unibusiness Dergisi’nde yayınlanan köse yazısıdır.