Şehir hayatı son derece adaletsiz. Bu adaletsizlik, düşük ve yüksek gelir sınıfları arasında COVID-19 öncesinde de vardı ancak pandemi ile birlikte gelen sokağa çıkma yasakları, yeşil alana erişim, evden çalışmayı sürdürebilme gibi pek çok farklı konuyla birlikte iyice arttı. Pandeminin savunmasız gruplar üzerindeki yıkıcı etkileri gelir, ırk ve yaşanan yer ötesine geçerek, daha da arttı.
Şehirler yüz milyonlarca insanın savunmasızlığının temelinde yatan çok daha uzun vadeli problemlerle karşı karşıya. Yoksulluk küresel olarak azalmış olsa da kentsel alanlarda yaşayan yoksul insanların payı dünya çapında artıyor. Şehirlerin sel ve aşırı sıcağa maruz kalma olasılığı geçmiş yıllara göre daha fazla ve düşük gelir grupları bunlardan en çok etkilenenler. Bu nedenle de şehirlerin hem iklim değişikliğini, hem de eşitsizliği birlikte ele alan çözümlere gittikçe daha fazla ihtiyacı var.
Bu yazının devamında kentsel eşitsizliğin nasıl azaltılacağına ve aynı zamanda iklim değişikliğine nasıl çözüm sağlanacağına dair beş önemli proje yer alıyor. 260’tan fazla başvuru arasından seçilen bu projeler 2020-2021 WRI Ross Center Prize for Cities‘in finalistleri.
1. Toplum tarafından yönetilen Kamusal Alanlar- Nairobi, Kenya
Nairobi’nin en büyük gecekondu mahallesi olan Kibera, Ngong Nehri boyunca tehlikeli bir şekilde konumlanmış durumda. 300.000’den fazla insanın yaşadığı bu gecekondu bölgesi, yetersiz kanalizasyon ve temizlik, güvencesiz evler ve sınırlı kamusal alanla boğuşuyor. Mahalleye çok az şehircilik hizmeti ulaşmakta. İklim değişikliği daha büyük fırtınalar ve şiddetli yağmurlar getirirken Nairobi’de en çok etkilenenler arasında olan Kibera halkı sel, lağım taşmaları ve çamur kaymalarıyla karşı karşıya. Mahalledeki evlerin %40’ı düzenli olarak sel yaşıyor.
2006 yılında, mevcut kanalizasyon ve temizlik altyapısının katılımcılık ve adım adım iyileştirilmesine yönelik bir yaklaşımla kar amacı gütmeyen Kounkuey Tasarım Girişimi Kibera’da hayata geçti. Toplum temelli kuruluşlarla birlikte çalışan bu girişimle; bölgeyi sellerden korumaya yardımcı olan ve Nairobi’nin nehir havzasındaki kirliliği azaltan bir kamusal alan ağı oluşturuldu.
Kounkuey Tasarım Girişimi ve bölge halkının ortaklaşa düzenlediği ve yönettiği 11 kamusal alan sadece sel kontrolü sağlamıyor. Bu kamusal alanlar aynı zamanda bölgedekilere oyun oynayabilecekleri, öğrenebilecekleri ve geçimlerini sağlayabilecekleri alanlar sunmakta. Bu proje, bölge halkı tarafından gururla sahipleniliyor ve tüm şehir sakinlerine de güvenli, erişilebilir ve iklime dirençli kamusal alanlar oluşturmanın mümkün olduğunu gösteriyor.
2. Dünyanın En Büyük Temiz Hava Bölgesi- Londra, Birleşik Krallık
İngiltere’nin başkentinde özellikle araç trafiğinden kaynaklanan hava kirliliği hem iklim değişikliği hem de sosyal adalet için sorun teşkil etmekte. Düşük gelir sınıfına sahip Londralıların, bireysel araç sahiplik oranı da düşük olmasına rağmen ulaşımdan kaynaklı kirli hava soluyorlar. Londralıların %95’inden fazlası yasa dışı ve tehlikeli hava kirliliğine maruz kalırken, özellikle savunmasız gruplar olan çocuklar, göçmenler ve beyaz olmayan insanlar halkın geri kalanına göre ortalama %16 daha kirli hava soluyor.
Londra’da hava kirliliğiyle mücadele çabaları şehir merkezinde tüm araçlara uygulanan trafik sıkışıklığı ücretini uygulamaya başladığı 2003 yılına dayanıyor. 2019’da Belediye Başkanlığı dünyanın ilk Ultra Düşük Emisyon Bölgesini yaratarak, bu çabaları bir adım ileriye taşıdı. Şimdi Londra’nın 21 kilometrekarelik şehir merkezinde tüm sürücüler araç emisyon standartlarına uymak veya ücret ödemek zorunda. Ücretten elde edilen gelir şehrin toplu taşıma sistemini geliştirmek için kullanılmakta.
Politika, şehirde her gün 44.000 daha az aracın trafiğe çıkmasını ve ilk 10 ayda özellikle yol kenarlarındaki yerleşim yerlerinde nitrojen dioksitin (insan sağlığına zararlı bir gaz) %44 oranında azalmasını sağladı. Daha az araç aynı zamanda iklim değişikliğine neden olan daha az sera gazı emisyonu anlamına da gelmekte.
Ultra Düşük Emisyon Bölgesi yaklaşımı; aynı zamanda elektrikli otobüs yatırımlarından; düşük emisyonlu okul bölgelerine kadar şehir genelinde hava kirleticilerini azaltmayı amaçlayan diğer aktiviteleri de içeriyor. Bu yaklaşım, en kirli havayı soluyan savunmasız gruplara öncelik vermekte. Bu nedenle de Ultra Düşük Emisyon Bölgesi’nin 2021 sonuna kadar Londra’nın dış bölgelerini de kapsayacak şekilde 18 kat daha fazla alanı kapsaması planlanıyor.
3. İklim Direnci için Kentsel Tarım- Rosario, Arjantin
Rosario şehri şimdiden iklim değişikliği nedeniyle artan sıcaklıklar ve yağışlarla mücadele ediyor. Bu problemler bir de Rosarioluların dörtte birinden fazlasının işsiz kaldığı Arjantin 2001 ekonomik krizinin üzerine kentsel eşitsizliği iyice artırıyor. Bu nedenle de şehir, 2014 yılında stratejik iklim planlamasına kentsel tarım programından başladı.
Rosario’nun kentsel tarım programı; düşük gelir gruplarına ekip biçmeleri için kullanılmayan kamu arazilerini veriyor. 75 hektardan fazla arazi, yedi yerel çiftçi pazarında satışı sağlanan meyve ve sebze bahçelerine dönüştürüldü. Arazinin bu şekilde dönüştürülmesi, yoksul kesime yeni bir gelir olanağı sağlıyor. Ayrıca şehrin sellere karşı direncini artırmasına ve kentsel ısı adası problemiyle mücadele etmesine yardımcı oluyor. Bahçeler, şiddetli yağmur sırasında suyu emerek zayıf kanalizasyon sistemleri üzerindeki basıncı azaltıyor ve doğal yolla havanın soğumasını sağlıyor.
Bu program, ayrıca daha fazla yerel gıda üretimi ile gıda tedariği esnasındaki ulaşımdan kaynaklı sera gazı emisyonlarının düşürülmesine de yardımcı olarak daha önce önemsenmeyen iklim değişikliğini azaltma çabalarını da daha belirgin hale getirdi.
4. Üniversite Önderliğinde Kompakt ve Bağlantılı Kentsel Tasarım- Monterrey, Meksika
Geçtiğimiz otuz yılda, Monterrey şehri yüksek çevresel ve sosyal maliyetlerle şehrin çeperine doğru genişleyerek büyüdü, böylelikle geniş ama düşük yoğunluklu bir şehir haline geldi. Şehir yayıldıkça pek çok şehir sakini ve işletme özel araca bağımlı dış mahalleleri tercih ederek şehir merkezini terk etti. Ayrıca ülkedeki uyuşturucu savaşından kaynaklanan yüksek suç oranı da Monterrey halkının daha sakin olan şehrin çeperlerine taşınmasına neden oldu ve böylece pek çok şehirlinin temel hizmetler için uzun mesafeler seyahat etmesi sorunu ortaya çıktı.
2010 yılında şehir merkezinde iki üniversite öğrencisinin öldürülmesiyle şiddet doruk noktasına ulaşınca Tecnológico de Monterrey Üniversitesi öğrencilerini güvende tutmak için ya şehir merkezinden taşınmak ya da başka bir çözüm geliştirmek seçenekleriyle karşı karşıya kalarak ikincisini seçti. Tecnológico de Monterrey daha yoğun, güvenli, arzu edilen şehir içi mahalleler yaratarak şehir sakinlerini Monterrey’e geri çekme girişimi olan DistritoTec‘i hayata geçirmek için bir ekip oluşturdu.
DistritoTec özel araçla seyahat ihtiyacını en aza indiren, parklar, toplum merkezleri, etkinlik alanları gibi bir dizi kentsel olanak sağlayan kompakt, karma kullanımlı mahalleler oluşturmak hedefiyle yola çıktı. DistritoTec; ayrıca Bütüncül Sokaklar Yaklaşımını takip ederek bisiklet yolları ve yaya geçitleri yaparak sürdürülebilir hareketliliği teşvik ediyor ve az kullanılan ve terk edilmiş alanları halka açık parklar ve meydanlara dönüştürerek yeniden canlandırıyor.
Üniversite liderliğindeki bu yeni işbirliği modeli tüm şehir sakinlerinin temel kentsel hizmetlere erişimini iyileştirerek, özel araçsız dolaşımı kolaylaştırarak Monterrey’in şehir politikasını daha eşitlikçi ve daha sürdürülebilir hale dönüştürdü.
5. Toplumsal İklim Direncine Liderlik Eden Kadınlar- Ahmedabad, Hindistan
Ahmedabad’da yoğun kentleşme ile birlikte iklim değişikliğinin neden olduğu aşırı sıcaklıklar, su kıtlığı, sel ve halk sağlığı problemleri de artıyor. Ahmedabad’da Nairobi gibi, büyük gecekondu bölgelerine sahip bir şehir olduğundan; bu şehirde de gecekondu sakinleri, evleri sele ve aşırı sıcağa karşı daha az korunaklı olduğu için bu problemlerden en çok etkilenenler. Gecekondularda yaşayan kadınların geçim kaynakları genellikle ev eksenli işlere bağlı olduğundan yukarıdaki problemlere evde yakalanma oranları daha fazla yani bu problemlere karşı daha savunmasızlar.
2010’da ölümcül bir sıcak hava dalgasının 1.300’den fazla can kaybına sebep olmasının ardından Mahila SEWA Konut Vakfı Ahmedabad’ın gecekondu mahallelerinde iklim hassasiyeti değerlendirmeleri yapmak için yerel kadın liderleri eğitmeye başladı. Konut Vakfı ayrıca evler ve mahalleler için pratik iklim dayanıklılığı çözümleri geliştirmek için teknik kurumlar, yenilikçiler ve teknoloji sağlayıcıları ile ortaklıklar geliştirdi.
Kadın liderler ve Konut Vakfı, kurduğu ortaklıklarla güneş ışığını çatılardan yansıtmak ve evleri daha serin tutmak için beyaz boya, şiddetli yağmurlar sırasında su toplamak için yağmur suyu toplama sistemleri ve topluluğun israfı önlemesine yardımcı olmak için su sayaçları gibi iklim risklerini azaltan, teknik ve finansal olarak uygun ürünler geliştirerek gecekondu sakinlerinin ihtiyaçlarını sağladı.
Bu proje; yerel toplulukların ve kadın liderlerin şehir düzeyindeki girişimlere ve karar alma mekanizmalarına erişimini arttırdı ve iklim direncinin bir belediye önceliği haline gelmesine yardımcı oldu. Ahmedabad’ın yanı sıra, Mahila SEWA Konut Vakfı şu anda altı Güney Asya şehrinde 107 gecekondu mahallesinde 125.000’den fazla kişiye hizmet eden benzer modellere de ilham verdi.
İklim Değişikliğinde Kapsayıcı Şehirler
İklim değişikliği, birçok şehirde kentsel eşitsizliğin önemli bir faktörü. Bununla birlikte, bu beş önemli projenin de gösterdiği gibi, iyi tasarlanmış ve kapsayıcı iklim eylemleri, şehirlerin sakinleri için daha eşitlikçi ve gelişen yerler olmasına yardımcı oluyor.
Bu yazının orijinali, Madeleine Galvin ve Anne Maassen tarafından kaleme alınmış olup 16 Aralık 2020 tarihinde www.wri.org’da yayınlanmıştır.