Yaşanabilir Şehirler olgusu son yıllarda OECD, Mercer, Monocle gibi kurumların yaptığı araştırmalarla gitgide daha çok popülerlik kazanmaya başladı. Kentleri sundukları yaşam kalitesine göre değerlendirirken dikkate alınan kıstaslar arasında suç oranı, sağlık, hijyen, kent içinde sağlanan hizmetlerin ücretleri vs yer almaktadır. Monocle’a göre bu kıstasların arasında ayrıca kentte yaşayanların sosyal ve ekonomik durumu, altyapı hizmetleri ve kent içi ulaşımın kolay erişilebilirliği yer almaktadır.
Kentlerin yaşanabilir kılınmasında birinci derece sorumlu kişiler kent yöneticileri, yani belediye başkanları. Bu yüzden de 20 Kasım 2014 tarihinde İzmir’de EMBARQ Türkiye ve İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) tarafından ikincisi düzenlenen Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu’nda belediye başkanları için ayrı oturumlar ayrıldı. “Yaşanabilir Şehirlerin Yönetimi”oturumda bir araya gelen Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, yaşanabilir şehri nasıl tanımladıklarını, bu doğrultuda bir kent yaratmak için nasıl hedefler belirlediklerini ve nasıl çözümler ürettiklerini dile getirdi.
İnsanlar sadece işleri ve evleri arasında vakit geçiriyorsa bu yaşanabilir bir şehir değildir, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen
Büyükerşen, öncelikle Eskişehir’in yaşanabilirlik açısından örnek teşkil eden bir kent olma sürecini anlattı. “Bilimsel verileri kullanarak kentleri geliştirmemiz kanısındayım,” diyen Büyükerşen Eskişehir’de fark yaratan kent yönetiminin Anadolu Üniversite’sinde kurduğu Çevre Araştırma Merkezi’nin kurulmasına dayandığını ve kentin geleceğini gözeten araştırmaların 90’lı yıllardan beri yapıldığını belirtti. Büyükerşen üniversiteyi “şehrin lokomotifi” olarak tanımladı ve açık, duvarsız eğitim bakış açısının da kentin gelişimine katkıda bulunduğunu vurguladı. Aynı zamanda şehirde sanatın, estetiğin ve eşit erişimin çok önemli olduğunun altını çizerek bu sebeple bir tiyatro kurulmasının, güzel sanatlar akademisinin açılmasının ve engellilerin okuyabilmesi için uygun fakülteler kurulmasının kentteki yaşam kalitesini çok geliştirdiğini belirtti.
Büyükerşen’in yaşanabilir şehir tanımında eksik olmaması gereken en önemli unsur da yürünebilirlikti. “İnsanlar sadece işleri ve evleri arasında vakit geçiriyorsa bu yaşanabilir bir şehir değildir,” diyen Büyükerşen kentilinin dışarıda vakit geçirmesinin, sokaklarda birbirleriyle karşılaşabilmelerinin bir kenti yaşanabilir kıldığını söyledi. Aynı zamanda katılımcı planlamanın ve kent sakinlerine “Nasıl bir Eskişehir istiyorsunuz?” sorusunu konferanslar ve etkinlikler ile sormanın kentin oluşmasında vazgeçilmez olduğunu belirtti. Halkın istekleri ile araştırmacıların bulguları arasında pek de bir fark olmaması yaşanabilirlik konusunda bilimin ve halkın hemfikir olduğunu gösterdiğini söyledi. Eskişehir’de toplu taşıma sisteminin hem araştırmalar sonucunda hem de halkın isteği doğrultusunda vazgeçilmez olması buna bir örnek. Bu sepeble, Büyükerşen’nin belirttiği gibi 600,000 nüfusluk bir kentte 100,000 kişinin her gün tramvay kullanması pek de şaşırtıcı bir veri değil.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu ise İzmir’i örnek kent yapan unsurlar arasında farklı örnekler paylaştı. Kamu alanlarının korumasını, çevreye yapılan yatırımları ve evsel atıkların değerlendirilerek sağlıklı bir geri dönüş sağlamasına bu örnekler arasında yer verdi. Bu unsurların yaşanabilir bir kent bilincini oluşturduğunu belirtti. “Biz insanların yürümesini, kamusal alanları kullanabilmesnini istiyoruz” diyen Kocaoğlu, kent içinde araç trafiğinin azaltılması gerektiğini belirtti. Bu sepeble şehir içinde alt ve üst geçitlerin kontrollü bir şekilde, sadece zorunlu noktalarda yapılması gerektiğini, aksi takdirde şehirin arabalar için tasarlanmasının yayalar için şehri yaşanılmaz kılacağını ifade etti. Kocaoğlu, İzmir Körfezi’ni eski haline döndürebilmek için açacakları sirkülasyon kanalından bahsederek, “İzmir dünyaya koskoca bir Körfez’i geri kazandırmış, dönüştürmüş olacak ve dünyadaki en önemli 5 çevre projesinden birine imza atmış olacak” dedi. Şüphesiz, yaşanılabilir şehirler sadece yürünebilir ve bisiklete binilebilir değil, aynı zamanda yüzülebilecek kadar temiz, sağlıklı ve çevreye duyarlı da olmalı.
“Kadın Eli Değince” Oturumu ile Kadınların Gözünden Şehircilik
EGİKAD’ın desteği ile gerçekleşen oturumda Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar, Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş, Buca Belediye Başkan Yardımcısı Beril Özalp, Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Başkanı Özlem Şenyol Kocaer konuştu. Konuşmacılar kadınların ihtiyaçlarını daha iyi bilen yöneticiler olarak önemli sorumlulukları olduğunu, fakat yerel meclis ve karar alma mekanizmalarında kadınların temsilinin eksikliğini eleştirdi. Toplumda cinsiyete duyarlı bir biçimde bütçeleme yapılmalısının öneminden bahseden konuşmacılar, varolan “mor ekonomi”nin de destelenmesi gerektiğini vurguladılar.
Nefes alabildiğiniz, gökyüzünü görebildiğiniz kent yaşanabilir kenttir, Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar
Urla Belediye Başkanı Uyar, yaşanılabilir kenti ev pencerelerden gökyüzünü görülebildiği bir kent olarak tanımladı. “Nefes alabildiğiniz, gökyüzünü görebildiğiniz kent yaşanabilir kenttir,” diye konuşan Uyar, Urla’nın yatay yapılaşma konusunda avantajlı olduklarını ve bu nedenle doğal yapıyı bozmadan gelişebildiklerini belirtti. Kadınların örgütlenmesinin çok değerli olduğunu söyleyen Uyar Urla Belediyesi’nin çalışmaları arasında “Kadın Üretici Kooperatifi” ve üretici pazarının kuruluşundan ve Roman vatandaşların istihdami için mesleki eğitimler verdiklerinden bahsetti. Buna ek olarak, Buca Belediye Başkan Yardımcısı Beril Özalp, kentlerdeki ölçülebilir ve psikolojik değerlerin farkına değinerek kadın dokunuşunundaha psikolojik değerler diyebileceğimiz eğitimde, kültürel ve sosyal alanlarda özellikle etkili oluduğunu belirtti.
Konak’ın tarihi mahallelerinde yıkıma sebep olan Konak Tünelleri’ni de eleştiren Konak Belediye Başkanı Pekdaş ise yaşanabilir kentlerde motorlu araçlardan çok yayaların ulaşımını sağlayan yollara ihtiyaç olduğunu söyledi. “Kadınların ihtiyaçlarını biliyoruz, kadınların bakış açısı ile bir soruna yaklaşma sorumluluğumuz var,” diyen Pekdaş, kadınların özgürce, kendi kimlikleriyle barışık halde sokaklarda dolaşabilmelerinin ve dolayısıyla yürünebilirliğin önemini vurguladı. “Sadece kadınların da değil; çocukların, engellilerin, yaşlıların, çok farklı kesimlerin de ihtiyaçlarına göre şehirleri düzenlemek bizim görevimiz” diyen Pekdaş herkese eşit erişim sağlayan şehirlerin yaşanılabilir şehirler olduğunu anlattı.