Ana toplu taşıma sistemleri ve yürüme ve bisiklet gibi motorsuz ulaşım seçenekleri ile bütünleşik ve etkileşimli olarak hayata geçirilecek paylaşımlı otonom taşıt sistemleri, geleceğin kentlerinde kent içi hareketliliğin en önemli parçası olacak.
Otonom taşıt teknololojisi üzerinden giden tartışmayı sadece bireysel taşıt sahiplenmesi üzerinden okumak yerine; elektrikli, bağlantılı ve paylaşımlı sistemler olarak tanımlamak geleceğin kentlerindeki kent içi ulaşım sistemlerini daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Paylaşımlı otonom taşıt sistemleri, ana toplu taşıma sistemleri ve yürüme ve bisiklet gibi motorsuz ulaşım seçenekleri ile bütünleşik ve etkileşimli olarak hayata geçirilmesi, büyük kentlerin gerek şimdiki gerek gelecekteki en önemli sorunlarından biri olan kent içi hareketlilik talebinin çözümünde kritik bir rol oynayacaktır.
Geçtiğimiz ay ulaşım planlama yazılımları geliştiren bir Alman şirket tarafından yapılan çalışmada, paylaşımlı otonom taşıt teknolojisinin kent içi hareketliliğe olan etkileri ölçülmeye çalışıldı. Geliştirilen farklı senaryolar üzerinden elde edilen sonuçlar, şimdiden gelecekte bizleri nelerin beklediği ile ilgili ipuçları verdi. 24 saat ve sabah&akşam zirve saatleri için geliştirilen senaryolar doğrultusunda:
- Paylaşımlı otonom taşıt ve toplu taşıma sistemleri arasındaki bütünleşik ve etkileşimli ulaşım modeli, 24 saat üzerinde mevcut motorlu taşıt sayısı ihtiyacını %10 oranından düşürdü,
- Sabah ve akşam zirve saatler için bu oran %35’e kadar çıktı.
- Mevcut parklanma talebi %80 oranında azalarak, kentte tam tamına 210 adet futbol sahası büyüklüğünde bir alanı da motorlu taşıt parklanmasından kurtararak daha fazla kamusal alanın tahsis edilebileceği, otorpark görünümlü bir kent yerine, yaşanabilir bir kent sıfatı kazandırdı.
Fakat bütün haberler iyi değil. Bu senaryo yaklaşık %30 ila %90 taşıt-kilometre istatistiğinin de artmasına neden oldu. Bu çıktı, paylaşımlı otonom sistemlerinde hali hazırda kullandığımız bireysel taşıt tipi yerinde minibüs ve van tipi taşıtlarla daha verimli olacağı sonucu ortaya çıkardı.
Sonuçlar ana toplu taşıma sistemleri ile bütünleşik ve etkileşimli olarak işletilen minibüs ve van tipi paylaşımlı otonom araçlarının %22 oranında taşıt-kilometreyi düşüreceğini, ulaşım kaynaklı salımları da %27 oranında azaltacağını gösterdi. Londra şimdiden bu teknoloji ve yaklaşımın öncü şehirlerinden biri olurken, özellikle İstanbul gibi dolmuş ve minibüs işletmeciliğinin yapıldığı bir şehirde bu sistemler gelecekte mutlaka uygulanmalıdır.
*Bu yazı, Yol Teknolojileri Dergisi’nin Kasım 2018 sayısında yayınlanmıştır.