Yaklaşık Şubat 2020’den bu yana dünyanın büyük bir kısmının günlük ihtiyaçları arasında yerini alan maske özellikle Çin ve Hindistan’da yıllardır kullanılıyor. Ancak COVID-19’a kadarki süreçte maske kullanmaya sebep olan durum ise hava kirliliğiydi.
COVID-19 ile birlikte hava kalitesine dikkat çekilmiş oldu. Yıllardır bu konu hakkında çalışan bilim insanları her ne kadar hava kirliliğinin tüm canlılara ve ekosisteme olan etkisini anlatmaya çalışmış olsalar da etkiyi gözle görülür bir şekilde anlatmak için COVID-19 salgını kadar etkili olamadı. Bilhassa yayılma ve insanların hayatına mal olması sebebiyle virüs çok dikkat çekmiş olsa da, hava kirliliğine sebep olan bu kirleticilerin de aslında virüsten kalır tarafı yok. Erken ölüme ve çeşitli hastalıklara sebep olan bu hava kirleticilerini maalesef virüsten dolayı evlere kapanmadan önce de soluyorduk; gerekli önlemler alınmadıkça solumaya da devam edeceğiz.
Hava kirliliğine en çok karbon monoksit, kükürt dioksit, azot oksitler ve partikül maddelerin salımına sebep olan fosil yakıt kullanılan motorlu taşıtlar ve endüstriyel prosesler sebep oluyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre hava kirliliği dünya çapında yaklaşık 7 milyon kişinin erken ölümüne neden oluyor. Temiz Hava Hakkı Platformu’na göre ise Türkiye’de bu rakam yılda 32 bin kişi.
Hava kirliliğinin ne kadar ciddi bir sorun teşkil ettiğine tarihten çarpıcı bir örnek vermek gerekirse 1952 yılında Londra’da fosil yakıt kullanımı yaklaşık 12,000 kişinin ölümüne sebep olmuştu. Londra halkının ısınmak için yaktığı kömürde artış yaşanmış ve aynı dönemde şehirdeki elektrikli tramvayların yerini dizel yakıtlı otobüsler almıştı. Bu sürece yüksek basınçlı bölgesel rüzgar da eklenince ciddi bir hava kirliliği meydana gelmiş ve halk 5 gün boyunca astım, akciğer kanseri ve kardiyovasküler kalp hastalıklarına yol açabilen sülfür dioksit (SO2) ve duman partikülleri gibi kirleticiler solumuştu. “Katil sis” manasına gelen “killer fog” olarak da anılan bu olayın ardından 12,000 kişi ve binlerce hayvan hayatını kaybetti ve 150,000 kişi ise çeşitli sağlık sorunları sebebiyle hastanede tedavi gördü.
Koronavirüs salgını adeta şehirlerin şalterlerini indirmesine neden oldu. Bu da sanayi ve ulaşım kaynaklı emisyonların büyük oranda azalması ile sonuçlandı. Stanford Üniversitesi bilim insanları tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre, Çin’deki korona virüs karantinası, fabrikalardan ve taşıtlardan kaynaklanan hava kirliliğini azaltarak on binlerce hayat kurtardı. Yapılan hesaplamalar kirliliğin azaltılması sayesinde kurtarılan hayatların, doğrudan korona virüs sebebiyle kaybedilen hayatların yaklaşık 20 katı olduğunu gösteriyor.
Earth Nullschool adındaki ve NASA verileri tarafından üretilen hava haritası, 2019 ve 2020 yılının aynı tarihlerine ait PM2.5 (çapı 2.5 µm’den küçük ve genellikle fabrika ve motorlu taşıtlardan salınan partikül maddeler) haritaları Hindistan’daki hava kirliliğinin bu yıl geçen yıla göre oldukça düşük olduğunu gösterdi.
Nisan 2020 tarihinde açıklanan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile belediyelerin hava kalitesi ölçüm istasyonları verilerine göre, hava kirleticisi olan PM10 (çapı 10 µm’den küçük ve çoğunlukla duman ve toz şeklinde sanayi tesislerinden; zirai emisyonlardan ve yollardan kaynaklanan partikül maddeler) Türkiye’de bulunan 29 büyükşehirde yüzde 32 azaldı. İstanbul’un hava kalitesinde azotdioksit (NO2) kirliliğinin mart ayının ikinci yarısında ilk yarısına göre İstanbul’da yüzde 36 azaldığını gösterdi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından paylaşılan İstanbul’daki ulaşım verileri ise İstanbul’da toplu taşıma kullanımında ilk kez %90’ı aşan bir azalma olduğunu gösterdi. Salgın tedbirleri kapsamında vatandaşların evde kalması ile birlikte toplu taşıma, özel araç kullanımı ve endüstriyel proseslerdeki kısıtlama ile özellikle İstanbul gibi emisyon salımının yoğun olduğu bir şehirlerde yük azaldı ve şehir bir nebze de olsa nefes aldı.
Dünya liderleri salgın sonrasında neler yapılması gerektiğine dair çalışmalar yürütüyor. Bu çalışmaların ise Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) küresel sıcaklık artışını 2 derecede sınırlandırma hedefini beslemeli. Bu süreç, ekonominin canlandırılması için yapılacak yatırımların önemli bölümlerini yenilenebilir enerji ekonomisine hızlı bir şekilde yönlendirmek için büyük bir fırsat sunuyor. Temiz ve yenilenebilir enerjiye geçiş hava kirliliğini, sera gazı emisyonlarını ve gelecekteki salgınların etkisini ciddi şekilde azaltacaktır.
Salgının ardından hava kalitesindeki iyileşmeyi korumak maalesef pek mümkün görünmüyor. Ancak şunu da göz önünde bulundurmakta fayda var, PM2.5 olarak bilinen 2.5µm çapından küçük ve genellikle fabrika ve motorlu taşıtlardan salınan partikül maddelerde sadece 1 birimlik (1 μg/m3’lük) artış bile COVID-19 ölüm oranında % 15’lik bir artışa sebep olabiliyor. Ve bu, hava kirliliğinin sadece COVID-19 üzerindeki etkisi. Şayet bu salgın döneminde gösterdiğimiz bireysel ve kurumsal sorumluluklarımıza salgın sonrasında da tüketim alışkanlıklarımızı değiştirerek bilinçli tüketim ve verimli üretim ile devam edersek sadece hava kalitesinin salgın öncesi değerlere geri dönmesinin önüne geçmekle kalmaz, kötü hava kalitesinin sebep olduğu pek çok sağlık sorununun da önüne geçebiliriz.