Reçete: Düşük Emisyon Bölgeleri

Eylül 2024’te yayımlanan bir çalışmaya göre, Londra’nın ultra düşük emisyon bölgesinde (ULEZ) yaşayan okul çocuklarının, bu bölgenin tanıtılmasından sonra, bölgenin dışında yaşayan çocuklara kıyasla, yürüyüşe ve bisiklete yönelme olasılıkları neredeyse dört kat artmış durumda. Çalışma kapsamında, Londra ve Luton’da yaklaşık 2.000 çocuğun seyahat alışkanlıkları iki yıl boyunca izlenmiş. Araştırmanın temel amacı, ulaşım talep yönetimi politikalarının çocuk sağlığı üzerindeki doğrudan etkilerine ilişkin güçlü kanıtlar sunmak olarak özetlenebilir. Motorlu taşıt kullanımı, fiziksel aktivite olanaklarını azaltarak ve çocukların hava kirliliğine maruziyetini artırarak sağlık üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor. Bu durum, çocukluk astımı gibi sağlık sorunlarına yol açabilirken, bu etkilerin önlenmesi için uygulama ve yaygınlaştırma çalışmalarının sonuçları daha da büyük bir önem kazanıyor.

Araştırmacılar, ultra düşük emisyon bölgesinin tanıtımından önce 2018-19, tanıtımından sonra ise 2019-2020 yıllarında Londra’nın merkezindeki 44 okulda 1.000 çocukla okula nasıl gittiklerine dair bir anket yaptı. Benzer şekilde, Londra’nın merkezine demografik yapısı ve hane geliri açısından benzeyen Luton kasabasında, ultra düşük emisyon bölgesi dışında yaşayan benzer sayıda çocukla da aynı anket gerçekleştirildi. Sonuçlara göre, daha önce arabayla okula giden Londra’nın merkezindeki 10 çocuktan 4’ü ultra düşük emisyon bölgesinin uygulanmasından sonra yürüyüşe, bisiklete veya toplu taşımaya geçiş yaptı. Ancak Luton’da aynı dönemde bu geçişi yapan çocuk sayısı 10 çocuktan yalnızca 2’de kaldı.

15 sağlık, çevre ve iklim örgütünden oluşan Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THHP) hazırladığı ve Türkiye’de hava kalitesine dair önemli veriler sunan rapora göre, 2021 yılında İstanbul’da 4.848, Ankara’da 2.853, Türkiye genelinde en az 42 bin kişi hava kirliliğine bağlı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetti. Bu veriler, kent içi ulaşım kaynaklı emisyonları azaltmak için Türkiye’de yeni politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyor. Avrupa kıtasında başarılı örneklerin somut çıktılar vermeye başladığı bugünlerde, büyük şehirlerimizde yerel yönetimlerin, ilgili bakanlıkların koordinasyonuyla bu reçetenin uygulanması gerekir. Özellikle İstanbul Kadıköy, İzmir Alsancak gibi şehir merkezlerinde fosil yakıtlı motorlu taşıtlardan arındırılmış alanlar yaratmak ve toplu taşıma sistemleriyle entegre, etkileşimli aktif ulaşım (yürüme ve bisiklet) olanaklarını geliştirmek, iklim krizine karşı en etkili çözüm olacaktır.