Her gün evden işe, işten eve giderken yaptığımız yolculuk esnasında karşılaştığımız trafik sıkışıklığından etkileşimli ve bütünleşik planlama yaklaşımı eksikliği ile hava kirliliğine, hizmet kalitesinden ödeme araçlarına kadar tüm bu sorunların çözümü için esasında sorunun ne olduğunun yeniden tanımlanması şart.
Ulaşım özelinde tarih boyunca meydana gelen gelişim ve değişimleri incelediğimizde; hareketliliğin yeniden tanımlanması, motorlu ulaşıma geçtiğimizden beri süregelen belki de en önemli devrim olacak. Ulaşım bir hizmettir. Bu konuyu sadece bir tanım tartışmasının ötesinde, ulaşımla ilgili düşünce yapımızın değişmesi olarak ele almak gerek. Öte yandan bu tanım, ulaşımdan kaynaklanan sorunları çözmemizde yardımcı olacak. Ulaşım artık bir motorlu taşıt sahibi olmak, bu taşıtı kullanarak bir yerden bir yere seyahet etmenin çok daha ötesinde; toplu taşımadan taksilere, araba kiralama sistemlerinden bisiklet paylaşım sistemleri ile yolculuk paylaşımına birçok ulaşım seçeneğine tek bir platform üzerinden akıllı cihazlar ile erişebileceğiniz bir hizmete dönüşüyor. Bu platformlar sadece yolcuklarımızı planlama olanağı değil aynı zamanda farklı türler ve sistemler için ödeme ve biletleme hizmeti de sunuyor.
Peki şehirlerimizin neden bu platformlara ihtiyacı var? Bu sorunun cevabını istatistiklerle vermek en sağlıklı olacaktır. Dünya nüfusunun yaklaşık %55’i şehirlerde yaşamakta olup bu oranın 2050 yılında %70’leri aşacağını tahmin ediyoruz. Diğer bir istatistik ise, mevcut motorlu taşıt stoğu 1 milyarın üzerinde olup 2050’de bunun 2.5 milyar seviyesinde olacağı tahmin ediliyor. Bütün bu istatistikler de ulaşım kaynaklı sorunların şehirlerde yol gibi daha fazla altyapı ile çözülemeyeceğini, bu yaklaşım yerine mevcut motorlu taşıt ve toplu taşıma olanaklarının daha iyi yönetilmesi ihtiyacını ortaya koymaktadır.
Dünyada hali hazırda ulaşımı bir hizmet olarak tanımlayıp bu platformları kurarak başarıya ulaşmış ülkelerin başında İsveç ve Finlandiya’yı görüyoruz. İsveç’teki UBIGO platformu, bireysel taşıt sahiplenmesi ve kullanımı yerine kişileri daha güvenli, hizmet kalitesi arttırılmış ve daha çevreci ulaşım türlerini tercih etmelerini sağlıyor. Sistemi, diğer platformlardan ayıran en önemli özellik ise, kullanıcıları ödüllendirmesidir. Sistem, kullanıcıları yaptıkları yolculuklardaki ulaşım türü tercihlerine göre ne kadar C02 salimini önlediklerini hesaplayarak bunu kullanıcıların hesabına bonus olarak aktarıyor. Bu bonuslar da bir sonraki yolculuğundaki ücretlendirme için kullanabiliyor. Finlandiya’daki Whim uygulaması da benzeri bir platform olup toplu taşımadan bisiklet paylaşım sistemlerine, taksilerden araç paylaşım sistemlerine kadar hepsine erişilebiliyor.
Ulaşımı bir hizmet olarak tanımlayan platformlar gelişmeye devam edecek. 2030 yılına kadar da pazarın 1 trilyon ABD dolarını geçeceği tahmin ediliyor. Tabii bu gelişim eğiliminin devam etmesi için ülkelerin hem merkezi hem de yerel yönetim seviyesinde bu yaklaşımı desteklemeleri şart.
Günümüz metropol hayatının kentlilere sağlıksız ve hızlı yemek yeme alışkanlığını birçok uygulama ve platform aracılığıyla bir hizmet olarak sunduğunu göz önünde bulundurursak, dilerim ulaşım da bir hizmet olarak tanımlanır. Bu sayede hepimiz yaşam kalitesi artmış, daha sağlıklı şehirlere kavuşuruz.